KaLBiNe MuKaBiL BiR KaLP BuLMaK
Kalbine karşılık bir kalp bulmak; manevi frekansları bütünüyle tutan, gönül iletişimini tam kurabilen bir insanı bulmak demektir.
Evliliğin mutluluğa dönüşmesi için, kalplerin uyuşması, anlaşması, kaynaşması gerekir.
Kalpsiz mutluluk olmaz.
Kalp kalbe karşı olmalı…
Kalp kalbe kaybolmalı…
Kalpler bir olmalı, iri olmalı, diri olmalı…
Ölmüş kalpler taşıyan kalıplar, mutlu olabilir mi?
Evet, mesele kalıp değil, kalp meselesidir.
Kalıbına göre kalıp arayanlar; eş arayışını, bedene, kaşa, göze bağlayanlar, mutluluğu yanlış adreste arayanlardır.
Bulmak için, önce böyle birini aramak gerek… Gerçi her arayan bulamaz ama bulanlar hep arayanlardır. Aramadan bulmak mümkün mü?
Bir de arıyormuş gibi yapanlar vardır. Bunlar, her ne kadar evliliğin bir gönül işi ve manevi frekansların uyumu manasına geldiğini kabul etseler de, seçimlerini, hep maddeden, görüntüden yana yaparlar. Yani inandıkları ve düşündükleri gibi davranmazlar.
Bulamayacağı yerde arayanlar da bunlardan sayılmalıdır. Hani Nasreddin Hoca gibi… Evin bodrumunda, kömürlükte kaybettiği yüksüğünü, dışarıda, evin önünde arıyormuş… Sebebini sormuşlar…"Aşağısı çok karanlık" demiş…
Bazı gençler de kalbine karşılık kalbi böyle arıyorlar. Kalp, duygular, sevgi, şefkat, merhamet tamam ama, görüntü, en boy, kaş göz diyorlar… Hatta oralara takılıp kalıyorlar. Gönle değil, gövdeye itibar ediyorlar. Hatta bu insan sana göre değil, diyenlere de "Ben onu değiştiririm" derler. Ya da , "O gördüğünüz gibi değil, aslında çok iyi biri" iddiasında bulunurlar.
Sonra da, iletişimimiz neden kötüleşti, niçin kavga çıktı, geçimsizlik nereden geldi diye şaşırıyorlar.
Atalarımız, "iki gönül bir olursa, samanlık seyran olur" demişler. Ne güzel söylemişler. İki gönül bir olmazsa, yani kalbine karşılık bir kalp yoksa saraylar zindan olur ve tabii ki eşler hayal kırıklığına uğrarlar. Zaten, sadece iki gövdenin bir olması insani bir hal de değildir.
Evliliği maddileştirenler, yalnız ten ve beden isteklerinin tatmini manasına alanlar, çok ayaklılarla aralarındaki farkı ortadan kaldıranlardır.
Bir insanın evlilik anlayışı ve bu husustaki beklentileri onun seviyesini ortaya koyar.
Evlenmeyi düşünen gençlerimiz, kalplerine karşılık bir kalp mi arıyorlar, yoksa kalıplarına karşılık bir kalıp mı arıyorlar?
İnsan, aradığını bulur.
Kalıp arayan kalp bulabilir mi?
Bulsa bile, bulduğunun ne olduğunu idrak edebilir mi?
Evlenecek gençler, önce niyetlerini düzeltmelidir. Kalbe karşı kalp mi arıyorlar, kalıba karşı kalıp mı?
Madde arayanın ruh bulması, gövde arayanın gönül bulması mümkün müdür?
Doğru ölçülerle arayışa geçtikten sonra da, "Rabbim, karşıma iyi olanı; sevebileni, merhamet edebileni çıkar" diye ciddi ve samimi dualarda bulunmalıdır.
Bazen, evlenmek üzere olan kızlarımıza, oğullarımıza soruyorum:
–Nasıl, evliliğe hazır mısın?
Birçoğunun cevabı, aşağı yukarı hep şöyle oluyor:
–Hocam, hazırlıklar tamam… Ev tuttuk, döşedik, beyaz eşya filan her şey tamam…
Sizce bu cevapta tamam olmayan bir taraf yok mu?
Bana göre, en önemli bir taraf eksik kalmış oluyor. Bu sebeple o gençlere şu soruyu sormaktan kendimi alamam:
–Peki, gönlünüz hazır mı evliliğe?
Sorum, birçok genci şaşırtır, durup düşünürler, genellikle de bir soruyla karşılık verirler:
–O nasıl oluyor?
İşte onun nasıl olduğunu bilmeyenler, Üsküdar vapurunda tanışıp evleniyor, üç gün sonra da, Kadıköy vapurunda da boşanıveriyorlar.
Evliliği, böylesine gönül dışı bir gövde işi zannedenler, Nasreddin Hoca'mızdan almışlar cevabı…
–Bu sizinki, demiş, evlilik değildir.
–Peki, evlilik değilse nedir bu yaptığımız? diye sormuşlar.
–Gündüz çifte hırlama, gece çifte horlamadır… demiş.
******
Evlilik, sağlam bir iletişim temeline oturmalı… Bu olmazsa olmaz mutluluk kuralını da tersinden ve hoş bir nükte ile anlatır Hocamız. Eşiyle sağlıklı bir iletişim kuramayanları bakın nasıl uyarır:
–Evliliğiniz nasıl geçiyor? demişler.
Hocamız da anlatmış:
–Evliliğimizin ilk senesi çok güzel geçti… Ben söyledim, hanım dinledi, ben söyledim hanım dinledi… İkinci sene, bizim hanım işi anladı… O söylemeye başladı… O söyledi ben dinledim, o söyledi ben dinledim…"
–Peki, hocam, sonra nasıl oldu, diyenlere de, Hiç sormayın, demiş, sonraki yıllarda da, ikimiz birlikte söyledik, komşular dinledi…
Şimdi eşlerin birlikte söylediklerini, sadece komşuları değil, bütün dünya dinliyor. Aile mahremiyeti içinde kalması gereken her şey, ekran pazarlarına dökülüyor. Sadece kirli çamaşırlar değil; edepsizlikler, iffetsizlikler, kısacası ahlaksızlığın her çeşidi, basın yoluyla toplumun tepesine yağdırılıyor.
İyi ki adına evlilik demiyorlar. Seviyesiz birliktelikler, evlilik olamaz çünkü…
*********
Evliliği, Allah'ın emri, Peygamber Efendimiz SallAllah'u Aleyhi ve Sellem'in sünneti bilenler, örnek aileler kurmak mecburiyetindedirler. Zira başkalarını da saadetlerine imrendiren sağlam ve tutarlı aile yapısı, günümüz dünyasının en çok hasretini çektiği bir güzelliktir.
İnsanlık âlemi, kaybettiği aile hayatını çamla çırayla, yana yakıla aramaktadır.
Aile, dünyevileşmenin getirdiği benlik, bencillik ve maddecilik yüzünden yıkılmaktadır. Bu sebeple, aileyi yeniden diriltmenin yolu, maneviyattan, imandan geçmektedir. Sağlam bir Allah ve ahiret inancı olmaksızın, sağlam bir aile kurmak imkânsızdır.
Aile, daha çok almayı düşünenlerin değil; paylaşmayı, bölüşmeyi, fedakârlığı bilenlerin kurabileceği kutsal bir müessesedir. Ailede mutluluk, almayı hayaline bile getirmeden verebilenlerle sağlanır. Aile mutluluğunun kahramanları, almayı hiç düşünmezler… Ancak verdikleri döner onlara, katlana, çoğala… Bir verip bin alırlar.
Böyle bir mutluluk, ancak iki gönlün bir olmasından doğar.
Çocuklarımız, gençlerimiz gönül ehli mi?
Daha doğrusu gönülden haberdar mı?
Gönülsüz mutluluk olmaz… Ne tek başımıza, ne de evlilik hayatımızda…
Zira aile, iki gönlün tekleşmesiyle kurulur..