Tüm renkleri unutturmak istercesine
Kara bulutları dost edinerek
Ayaklara takılacak zincirlerle geldiler
Başlara geçirilecek çuvallarla
Yürüme! Konuşma! Düşünme! Direnme!
En sonunda da Yaşama! buyruğu verircesine
Ölümü çekecek fotoğraf makineleriyle geldiler
Kana boyanacak topraklar vardı.
Demokrasi(!) için alınacak canlar
Namusuna göz dikilecek kadınlar vardı.
Onuru ayaklar altına alınacak erkekler
Her zamanki gibi çocukları da düşünmüşlerdi;
Misket oynayan çocuklara atılacak
Misket Bombaları
Bir çırpıda savruldu külleri çocuksu dünyaların.
Aynadaki yansıması ağladı bizden önce
Ağladı ve sustu.
Susadı mavinin özgürlüğüne;
Kimse bilmedi.
Haykırdı yalnızlığı, yoksunluğu;
Kimse duymadı.
Özgür olmaktı tek isteği,
Kafdağı'nın ardında değildi hayalleri.
Çocukça yaşamaktı özlemi.
Gökyüzü hep mavi olsun istiyordu.
Kırlar yemyeşil, papatyalar sarı beyaz;
İnsan yüzleri pembe pembe
Tüm renkleri unutturmak istercesine
Kara bulutları dost edinerek geldiler.
Bulutlar kara.
Petrolün rengi, kara
Özgürlüğe vurulacak zincirler vardı;
Haykırışları susturacak çuvallar
Uygarlığın beşiği bir ülke vardı yıkılacak
Uygar(!) ülkenin petrol aşkı adına,
Ezilecek yürekler vardı, kırılacak direnişler
Baba'dan kalan mirasa eklenecek miraslar vardı.
Tırnak geçirilecek boğazlar
Tüm dünya hükümetlerinin derin sessizliğinde
Acı acı haykıran bir Irak vardı.
Sustu o Irak, onlara dokunmayan yılan bin yaşarken
Sustu.
Haykırışlar Dicle'de boğuldu.
Iraklarda kalan bir IRAK var şimdi,
Sesi duyulmayan, sesine kulak tıkanan.
Iraklarda kalan bir IRAK var şimdi,
Kandan ve gözyaşından denizi olan